SAKURA MUCİZESİ
BÖLÜM 1
Haru yine aynı sesi duymuştu. Son birkaç ay Haru için çok da iç açıcı değildi. Ailesiyle birlikte geçirdiği trafik kazasından sonra herkes onun travma yaşadığını söyleyip duruyordu ama o sesin ne kadar gerçek olduğunu ve yakından geldiğini hisseden Haru, kimseyi dinlememeye ve sesin nereden geldiğini çözmeye çalışmayı çoktan kafasına koymuştu bile. Sanki birisi sürekli olarak “ Orada kimse var mı? “ diyordu. Haru bu durumu şimdilik düşünmemeye çalışmıştı çünkü Hanami festivaline birkaç gün kalmıştı. Büyükanne Yoko o gün için tatlı yiyecekler ve güzel kıyafetler hazırlamak istediğinden yine büyük bir odakla hazırlık yapıyordu. Haru yalnızlığı hatırlattığı için bu festivali sevmiyordu. Ama yine de büyükannesini üzmek istemediğinden ona yardım etmek adına yanında kalmaya karar vermişti. Haru` nun üzgün olduğunu gören büyükanne Yoko, Haru` yu yanına çağırdı. Ona bu kutsal günün aslında bir umut olabileceğini hatırlatmak isteğini ve asla yalnız olmadığını, bir gün bunu farkettirecek bir kişinin karşısına çıkabileceğini ama sabretmesi gerektiğini söyledi. Umudu hiç kalmamış olan Haru büyükannesine bunun nasıl olacağını sordu ve büyükanne Yoko ona Sakura efsanesini anlatmaya başladı.
Efsaneye göre birçok savaşçının öldüğü, bütün ülkeyi yalnızlığa boğan savaşlar oluyordu. Bir savaş bitince yenisi başlıyordu. Bütün bunlara rağmen, savaşın hiç uğramadığı çok güzel bir orman vardı. Yapraklarından etrafa saçılan güzel koku herkesi çok etkilerdi ve atalarımıza umut ışığı olurdu. Ne kadar savaş olursa olsun, ordulardan hiçbiri o güzel ormanı savaşla lekelemek istemiyordu. O ormanda güzel kokmayan bir ağaç vardı. Bu ağaç hayat dolu olsa da, dallarında hiç çiçek açmamıştı. Görünen o ki; kokusuz olmak onun kaderinde vardı. Yalnızlık onun en büyük dostuydu. Hayvanlar yanına dahi yaklaşmak istemiyorlardı. Karanlığın yine kendini en yalnız hissettirdiği bir anda onun yanına bir peri gönderildi.
Bu peri nazik sözlerle onun güzel, parlak görünmesini istediğini ve ona yardım etmek için geldiğini söyledi. Korkmuş ve şaşırmış olan ağaç büyük bir çaresizlik içinde olduğunun farkındaydı ve perinin teklifini kabul etti. Böylece, peri 20 yıl sürecek bir sihir için doğaüstü güçlerini kullandı. Bu esnada, ağaç kendini insan kalbinin hissettiği gibi hissetmeye başladı. Peri ona sihir sayesinde ne zaman isterse hem bir bitkiye ve hem de bir insana dönüşebileceğini söyledi. Diğer yandan, eğer bu 20 yıl içinde kendi canlılığına ve parlaklığına tekrar kavuşamazsa, aniden öleceğini de söylemeyi unutmadı.
Tıpkı perinin söylediği gibi, ağaç istediğinde insan olabiliyordu. İnsan duygularının kendisinin
güzel kokmasını sağlayıp sağlamayacağını görmek için uzun süre insan olarak kalmak istedi. Fakat başlarda tamamen hayal kırıklığına uğradı. Ne zaman etrafına baksa hep savaş ve kötülük gördü. Bu yüzden tekrar ağaç olarak kalmaya devam etti. Uzun yıllar geçmesine rağmen her şey yine aynıydı, ağaç bir türlü güzel kokmuyor ve çiçek açmıyordu. Vakti gittikçe azalan bu ağaç yine bir gün insan olmaya karar verdi. Bir gün ormanda gezerken berrak bir derenin yanından geçiyordu ve orada genç, güzel bir kıza rastladı ve onun adı Sakura’ydı. Ağaç onun güzelliğinden çok etkilendi ve yanına yaklaştı. Sakura ona karşı çok nazik davranmıştı. O da onun nezaketine karşılık vermek için, az ileride köşedeki kızın evine su taşırken ona yardım etmek istediğini söyledi. Savaşla ve hayatlarıyla ilgili sohbet etmeye başlamışlardı. Artık kızın evine gelmişlerdi tam veda ederken Sakura onun adını sorduğunda ağaç Yohiro diye cevaplamıştı. Ve onlar çok yakın arkadaş olmuşlardı. Konuşmak, şarkı söylemek ve birlikte güzel vakit geçirmek için sıklıkla buluşurlardı. Ağaç Sakura hakkında ne kadar şey öğrenirse o derece ona yakın olmak istiyordu.
Yohiro dayanamadı ve Sakura’ya olan aşkını ona itiraf etti. Ayrıca, ona gerçekte bir sihir altında olduğunu ve yakında ölecek olan güzel kokmayan bir ağaç olduğunu söyledi. Sakura bunu duyunca şok oldu ve bir süre sessiz kaldı. Aradan yıllar geçti ve 20 yılın bitmesine az bir zaman kalmıştı. Tekrar ağaca dönüşecek olan Yohiro, günler geçtikçe daha da kederlendi ve umudunu tamamen kaybetmeye başlamıştı. Bir gün hiç beklemediği bir anda Sakura yanında beliriverirdi. Umudu kalmayan Yohiro tekrar ağaç olmuştu. Sakura ağaca sarıldı ve kendisinin de aynı hisleri beslediğini, yani onu sevdiğini söyledi. Onun ölmesini istemiyordu tam o esnada, peri ortaya çıktı ve Sakura’ya Yohiro’nun insan olarak kalmasını ya da ağaç olan Yohiro’yla birleşmek isteyip istemediğini sordu. Sakura etrafına baktı ve savaşı hatırladı. Bu savaştan uzak sevdiği kişiyle birlikte olmak istediği için ağaç olan Yohiro’yla birlikte olmayı seçmek istediğini söyledi. Nihayet sihir gerçekleşti. Yohiro ve Sakura birleşmişti ve ağaç sonunda güzel kokmaya, güzel pembe çiçekler açmaya başlamıştı. İşte o zamandan beri onların aşkı Japon tarlalarını parfüm gibi kokuttu ve tüm halka bir umut ışığı olmuştu. Yani bir kişi içimizdeki en iyi kişiliği ortaya çıkarabilirdi. Yalnızlık sonsuza kadar sürmez bir gün o periye sen de denk gelebilirsin, yapman gereken tek şey umudunu yitirmemek ve sabretmek dedi büyükanne Yoko. Ve ardından tekrar birlikte hazırlıklara devam ettiler.
Festivale son bir gün kalmıştı. Haru arkadaşları Akira ve Mizuki ile buluştu. Birlikte vakit geçirdikleri, saatlerce oturup sohbet ettikleri Sakura ağaçlarının olduğu tepeye çıkmışlardı. Haru büyükanne Yoko` nun yaptığı yiyeceklerden biraz yanına almıştı. Akira` nın ailesi kasabanın merkezinde olan küçük bir market işletiyordu. Ve babasından gizlice meyve alan Akira da onları çıkarmıştı. Mizuki hep açtı ve asla bir şey getirmez Haru ile Akari` nin yiyeceklerinden faydalanırdı. Kızlar bunun farkındaydı ama hiçbir şey demezlerdi çünkü çok yakın arkadaşlardı ve Mizuki her zaman onlara yardım eden iyi bir çocuktu. Saat çok geç olmuştu ve Haru artık eve gitmesi gerektiğini söyleyip arkadaşlarının yanından ayrıldı. Kestirme yol olan ormandan giderken tekrar aynı sesi duydu. Bu sefer ses çok daha yakındı, sanki arkasından takip eden biri var gibi hissetmişti Haru. Korkarak koşmaya başladı ve tam ormanın çıkışına geldiğinde bir anda durdu ve arkasına baktı. O an düşündüğü şey bir daha böyle bir fırsatının olmayacağı ve sesin nerden
geldiğini çözmenin tam vakti olduğuydu. Ne kadar korkmuş olsa da tekrar yavaş ve etrafa çok dikkatle bakarak ormana döndü. Tam o esnada ses yine duyuldu. Haru o tarafa doğru yöneldiğinde kalbi yerinden çıkacak gibi atmaya başlamıştı. Gözlerindeki ışıltı o kadar büyüktü ki gördüklerine çok şaşırmıştı. Buranın büyüleyici bir yer olduğunu düşünüyordu. Ama neden daha önce geçerken burayı görmedim diye de aklından geçirmeyi bırakamıyordu. Büyülenmiş bir şekilde her detayını incelemeye başlamıştı. Küçük bir dere, etrafta bir sürü uçan kelebek ve her yerde rengarenk açan çiçekler vardı. Sanki boyutlar arasından bir geçiş gibiydi her yer iyice karanlık olmuştu. Bir anda etrafta küçük küçük ışıklar belirmeye başlamıştı. Ne olduğunu anlamaya çalışan Haru daha da dikkatle baktığında lalelerin içinden çıkan ateşböcekleri olduğunu farketti. O kadar çok ateşböceği çıkmaya başlamıştı ki her yer sanki yıldızlar gibi ışıl ışıl parlıyordu ve daha net etrafı görebiliyordu. Etrafın büyülü görüntüsü ve kokusuyla sesi unutan Haru biraz anın tadını çıkarmak için uzanmaya karar verdi ve ardından çok geçmeden uyuya kalmıştı bile. Saat çok fazla geç olmuştu. Büyükanne Yoko fazlasıyla telaşlanmış ve bütün kasabayı ayağa kaldırmıştı. Herkes Haru’ yu arıyordu. Akira ve Mizuki çok korkmuş ve endişelenmişlerdi çünkü biraz daha oturmak isteyip eve dönerken onu yalnız bırakmışlardı.
Kasabadan birisi “Buldum!! Haru’ yu buldum!!“ diye bağırmıştı. Bütün herkes oraya toplandı ve Haru ormanın en görkemli Sakura ağacının altında gözleri kapalı bir şekilde duruyordu. Herkes çok şaşırmıştı çünkü Sakura ağacının pembe ve göz alıcı yaprakları sanki onu koruyor gibi üzerini örtmüştü. Kimse daha önce böyle bir şeye denk gelmemişti. Haru’ yu hemen eve götürdüler ve büyükanne Yoko ona, dinlenmesi için yatağını hazırladı.
Ertesi gün olduğunda Haru uyanmıştı ve eve nasıl döndüğü hakkında hiçbir fikri yoktu. Dün gördükleri sanki bir rüya gibiydi. Tam o sırada büyükanne Yoko odaya girdi ve dün oraya nasıl gittiğini neler olduğunu sormaya başladı. Haru bir anda sesi hatırladı. Aslında oraya onun için gitmişti ve sonrasında uyuya kalmıştı. Büyükannesine tepeden inerken ayağının takıldığını ve sonrasında düştüğünü söyledi. Sonrasını hatırlamadığını ve festival günü geldiği için geç kalmadan hazırlanmaları gerektiğini söyleyerek büyükkannesini sorularından kaçmayı başarmıştı. Ama kafası hala karışıktı festival biter bitmez tekrar oraya gitme kararı aldı.
Bütün hazırlıkları tamamlayan Haru ve Büyükanne Yoko Sakura ağaçlarını izlemeye gittiler. Akira ve Mizuki de oradaydı ve hemen Haru’ nun yanına koştular ona kocaman sarıldılar ve bir daha yalnız bırakmayacaklarını söylediler. Dans, eğlence ve sohbetlerle geçen bir geceydi. Dökülen kiraz çiçeği yapraklarını izlemekten kendilerini alamadılar. Festival yavaş yavaş bitiyordu. Herkes çok mutlu ve bir o kadar da yorgun görünüyordu. Büyükanne Yoko bütün gece onu yalnız bırakmadığı için gitme işi sabaha kalmıştı. Ve Haru sabahın ilk ışıklarıyla ormana tekra gitmek için can atıyordu.
Sonunda sabah olmuştu. Haru heyecanla tüm gece uyuyamamıştı. Hemen hazırlanıp yola koyuldu. Sanki yol hiç olmadığı kadar uzun ve karmaşıklaşmıştı. Bir an önce ulaşmak için koşmaya başladı. Sonunda gelmişti ama orada hiçbir şey yoktu. Büyük bir hayal kırıklığıydı Haru için. Hemen dönmek istemiyordu. Belki de yanlış gelmişti. Etrafta hızla koşmaya başladı ve sesin
tekrar ortaya çıkması için tüm gücüyle ormanın derinliklerine bağırmaya başladı. Fakat hiçbir yanıt yoktu ve Haru eve dönmeye karar verdi. Çok üzgündü çünkü bütün şansını kaybettiğini düşünüyordu. Eve döndüğünde kendisini odaya kapattı ve direkt uyumaya başladı. Etrafta koşuşturmak onu çok yormuştu ve farkında bile değildi. Haru bir anda uykudan sıçradı. Terlemiş ve biraz da korkmuş gibi uyanmıştı. Rüyasında tekrar o gece gördüğü yerdeydi. Ama bu sefer garip bir şekilde bir geyik belirmişti derenin karşısında. Büyük boynuzları, iri gövdesi ve ipek gibi parlayan derisi ile göz kamaştırıyordu uzaktan. Gittikçe yaklaşıyordu Haru’ ya ve yaklaştıkça daha da etkileyici görünüyordu. Kalın ama bir o kadar da naif bir ses tonuyla kelimeler dilinden dökülmeye başlamıştı ve Haru’ ya “ Seni bekliyor aynı yerde, aynı anda, farklı Dünya’ da “ diye söyledi. Ardından bir an da kaybolmuştu ihtişamı ile göz kamaştıran geyik. Haru ne olduğunu anlamamıştı ama kalbinin derinlerinde bu rüyanın rastgele değil bir işaret olarak gördüğünü hissetmişti.
Festival tatili bitmiş ve herkes tekrardan okula dönmüştü. Okulun kapanmasına son birkaç hafta kalmıştı . Haru lise öğrencisiydi ve oldukça da başarılıydı. Ta ki o talihsiz kaza olana dek. Ailesinin ölümünden sonra yalnız kalan Haru bunu okul hayatına da yansıtmıştı. Derslerden uzaklaşmıştı, hatta bazı günler okulu asıyor ve ormana gidiyordu. Saatlerce orda kalıyor ve kimseyle olmak istemiyordu. Mizuki ve Akira ile de az görüşmeye başlamıştı ve hep meşgul olduğunu söyleyip kaçıyordu. Herkes büyük bir travma yaşadığını düşünse de Haru sadece kalbinin sesini dnliyor ve görmek istediği şey için çabalıyordu o kadar.
Haru, dersteyken camdan dışarı bakıyordu ve bir anda gözleri yerinden fırlayacak gibi açılmıştı. Tepede rüyasında gördüğü o şehvetli geyik kasabaya doğru bakıyor ve hiç hareket etmiyordu. Haru ders biter bitmez koşarak tepeye doğru gitmeye başladı. Koşarken yere düşüyor ama canı ne kadar yanarsa yansın hiçbir şekilde umursamadan ayağa kalkıp devam ediyordu. Bu sefer her şeyi öğrenecek ve bu işe bir son verecekti. Sonunda tekrardan o yerdeydi. Bu sefer geçen gece olduğu gibi değil rüyasındaki gibiydi ortam, geyik de vardı. Geyiğin yanına yaklaştı ve ona duyduğu sesten bahsetti. Geyik Haru’ ya döndü ve kendisini tanıttı. Kendisinin kutsal bir ruh olan, göklerden gelen bir varlık olduğunu söyledi. Yüzyıllar öncesinde kapanan geçitin tekrardan açıldığını ve bunun nasıl olduğunu öğrenip tekrar kapatmak için görevlendirildiğinden bahsetti. Haru bu geçitin ne olduğunu ve neden kapandığını merak ediyordu. Geyik anlatmaya başladı.
Yüzyıllar öncesinde iki farklı Dünya’ dan olan Suzume ve Tamiko’ nun aşkıyla başlamıştı her şey. İki farklı Dünya’ nın aynı yerinde koşarken birbirlerine çarpmışlardı. İkisi de kafasını kaldırıp etrafa baktıklarında kimseyi görememişlerdi. Şaşkın bir şekilde ayağa kalkmaya çalışırken tekrar çarpışmışlar ve korkudan çığlık atmışlardı. Birbirlerini duyan ama göremeyen Suzume ve Tamiko olayı anlayamamıştı ve sürekli “ Sen kimsin?, Neredesin? “ gibi sorular soruyorlardı. Neredeyse her gün aynı yere geliyorlardı. O kadar uzun zaman boyunca bunu yapmışlardı ki birbirlerini merak etmeye başlamışlardı. Bu yüzden birbirlerini görmek istiyorlardı. İkisi de farklı Dünya’ da ama tepetaklak aynı yerde duruyorlardı. Geçitin son yeri neresi bilmediklerinden dolayı aynı anda sona varabilmek için birlikte yürümeye devam etmişlerdi. Sonunda o yeri bulmuşlardı. Tepedeki ormanın en görkemli Sakura ağacıydı. İkisi de ağaca elini koyup gözlerini kapattı ve birbirlerini
görmek için isimlerini söylemişlerdi. İşte o geçit bu şekilde açıldı. Suzume ve Tamiko daha gözlerini açar açmaz birbirlerine aşık olmuşlardı bile. Ardından kavuşabilmenin tek yolunun Sakura efsanesinde olduğu gibi ruhlarını ağaca adayıp orada birleşmeleri ve ağacın görkemine bir tık daha hayat vermekten geçtiğini anlamışlardı. Kavuşabilmek için bu büyük fedakarlığı yapmalarının en büyük nedeni birbirlerine olan aşklarıydı.
Geyik olayı anlattığında Haru biraz gerilmişti. Duyduğu ses yoksa farklı Dünya’ dan birisinden mi geliyordu kafası karışmıştı. Ve o geyik tekrardan kaderi bağlanan iki kişinin ağaç tarafından ruhlarının alınmasına engel olmak adına geçiti kapatmaya gelmişti. Şimdi her şey daha da yerine oturuyordu ama Haru sesin sahibini ve bu geçit tekrardan nasıl açıldı yoksa açık mı kalmıştı bilemediğinden kafasında sadece geyik orayı kapatmadan sorularının cevabını bulmak vardı. Bedeli diğer Dünya’ ya geçmek ya da ruhunu vermek bile olsa. Haru bunları düşünürken geyik çoktan ortadan kaybolmuştu. Acele etmesi gerektiğini anlayan Haru bu durumu anlayabilmek ve ne yapacağını bulabilmek adına tüm tarih kitaplarını araştırmaya, kasabanın şamanlarından efsaneleri dinlemeye başlamak istiyordu ve vakit kaybetmeden hemen kasabaya indi.
Haru heyecanla büyükannesinin yanına gitti. Ondan bildiği bütün sakura efsanelerini anlatmasını rica etti. Bildiği her şeyi anlatan büyükanne Yoko anlaşılan Haru’ nun aradığı cevapları verememişti. Haru daha fazla dayanamayıp kasabada bulunan tüm tapınakları gezmeye başladı. Herkesten ufak ufak bilgiler topladıktan sonra bütün yapboz parçalarını birleştirmeye başladı. Ve sonunda olayı anlamıştı. Ama araştırmaları o kadar uzun sürmüştü ki neredeyse Sakura ağaçları çiçeklerini dökecek zamana gelmişti. Koşarak kendisini tepedeki ormana attı. Sakura ağacı çiçeklerini dökmeden önce yetişmeliydi. Çünkü bütün büyü tam çiçek açtığı zamanda ortaya çıkıyordu. Ve Haru gerçekten kaderindeki kişiyi görmek istiyorsa büyü bozulmadan oraya varmalıydı. Sonunda gelmişti ama bir sorun vardı. İsmini bilmiyordu ve onu nasıl çağıracağına dair bir fikri yoktu. Bağırmayı denedi ama olmamıştı. Ağaçtan rica etmişti ama hiçbir şekilde ses ya da bir hareket yoktu. Haru ne yapacağını bilememiş bir halde görkemli Sakura ağacının altına oturdu ve düşünmeye başladı. Bir anda ormanda yine aynı o geyik belirdi. Haru çok geç kaldığının farkındaydı. Geyik gittikçe yaklaşıyordu ve sonunda Haru’ nun yanına geldi. Ve olacakları bildiğini, geç kaldığını ona söyledi. Tam geçiti kapatacakken, ağaçtan bir yaprak Haru’ nun avucuna düştü. Geyik bu gördüğünün Sakura ağacı tarafından ruhlarının alınmayacağı ve gerçekten birbirlerine kavuşacaklarına dair ağacın izin verdiğiydi. Ardından geyik ona verilen görevin iptal olduğunu anlayarak ortadan kayboldu. Haru hemen avucunu kapattı, yaprağın uçmasını istemiyordu. Geyiğin gittiğini görünce bunun bir işaret olduğunu anladı ve kalbinden geçen kelimeler diline dökülmeye başladı. Gözlerini kapatmış ve avucundaki yaprağa fısıldıyordu: “ Ben geldim. Bana umut olan, benim gibi yalnızlığından dolayı umudunu kaybeden kişi için geldim. Lütfen ortaya çık ve seni görmeme izin ver. “ Gözlerini açtığında olanlara inanamamıştı. Çünkü öyle bir ana denk gelmişti ki görmek istediği kişi de aynı yerde Sakura yaprağına fısıldıyordu. Göz göze geldiklerinde bir süre öylece birbirlerine baktılar. Uzun süren sessizliğin ardından Haru kendini tanıtmak için elini saydam ağaç kökünden uzattı sanki bir akan şelale suyundan geçiriyormuş gibi verdiği his hoşuna gitmişti. “ Ben Haru! “ dedi çekingen ses tonuyla.
Ardından elini uzatan ve gözlerindeki ışıltıyla Haru’ nun gözlerinin içine bakan çocuk “ İtsuki “ dedi ciddi ses tonuyla ama çok içten bir şekilde.
Haru sürekli olarak İtsuki’ yi görmeye ormana gidiyordu. Birbirleri hakkında her şeyi biliyorlardı. Gün geçtikçe birbirlerinden hoşlanan Haru ve İtsuki birbirlerini görmek istediler. Tıpkı efsanedeki gibi olaylar yaşadıkları için şaşkınlıkları her defasında aynı heyecanla devam ediyordu. Haru, Japonya’ nın Kawazu kasabasında yaşıyordu. İtsuki ise Tokyo’ da yaşıyordu. Ailesinini yoğun işlerinden dolayı birlikte çok vakit geçiremeyen İtsuki yalnız ve üzgün hissettiği bir günde yürüyüş yaparken Hanami festivallerinden birkaç gün önce Sakura ağaçlarının altında bir dilek dilemişti. Kendisi gibi onu anlayacak olan birisi ile olmak ve yalnız kalmaktan artık kötü hissettiğini söyleyerek ağaçlara doğru çığlıklar atmaya başlamıştı, “ Orada kimse var mı? “ diye birçok kez çığlık atıyordu. Ve her fırsatta kendisini o ağaçların yanında bulan İtsuki sürekli olarak bir umut arıyordu. Haru şimdi her şeyi daha iyi anlıyordu seslerin nasıl ara ara ortaya çıktığını ve onu çağırıyor gibi işittiğini. İtsuki, Sakura yaprağının düştüğü gün son kez gitme kararı vermişti. Bütün mucizeler resmen onların yanındaydı ve denk gelebilmişlerdi. İlk fırsatta buluşma yeri ayarlayan İtsuki ve Haru sonunda o büyük kavuşmayı yaşayacaklardı.
Birkaç gün sonra Sakura ağacının orda, akşam güneşinin yüzlerine vurduğu o masum ışıltı ile sonunda yüz yüze gelmişlerdi. Yavaş adımlarla biribirlerine yaklaştılar ve artık mesafe ya da arada bir duvar gibi Sakura ağacı yoktu. İtsuki, Haru’ nun ellerinden tuttu ve ona, “ Merhaba! Haru. “ dedi gülümseyerek. Sakura ağacı tüm güzel dileklerini sanki Haru ve İtsuki’ ye sunuyor gibi güzel pembe yapraklarını üzerlerine dökmeye başlamıştı.
Tıpkı Sakura efsanesi gibi umudunuzu kaybettiğiniz bir anda aşk size gelebilir. Sakura ağacı fırsatı yakalayanlar için sanki baharı ve yeni bir başlangıcı simgelediği gibi fırsatı kaçıran ve kendini umutsuzluğa kapatan, çaba ve arayış içinde olmayanlar için de ölümü simgeleyebilir. Yani aslında mucize ve beklediğimiz mitolojik duygular hep içimizdedir. Belki hayal belki de umut olarak.
Merve DEMİR

